15 Ocak 2014 Çarşamba

dolmuş


“sıcak bir gün. öylesi ki insan soyunmak bile istemez, yapışkan ve yakıcı gelir çıplaklık. şimdi bir de işin yoksa kuyruk bekle. bir sigara içsem mi gelene kadar. yok ya şimdi yakarız gelir şans ya, piç olur meret. hem dişiyiz ya mal mal bakar millet. inadına mı yakmalı? hırlaya hırlaya bir dolmuş yaklaştı durağa. iyi iyi şansımız varmış. dolmuş hayalkırıklığıyla dolu bakışları sollayarak beykoz kuyruğuna yanaştı. şeytan diyor ver parayı beykoza yanla, yol üstü nasılsa. tikrek bir dolmuş daha yaklaştı ve uzun üsküdar kuyruğunun başında duruverdi. üsküdar üsküdar buyrun üsküdar.. arka sağşeyi de kaptırdık. en dibe kaya kaya oturdu. duraksayan, durgun bir hali vardı. bunlar inmezse burdan inmek de ayrı iş. neyse elbet inerler. capitol ne kadar dedi yorgunca hatta perişanca görünen etli bir kadın. hanfendi bu gitmez capitöle bağlarbaşına bincen bak ilerde. hıe, bu da gitmiyor mu yahu? neyse tamam ineyim o zaman. dolmuş şoförünün bıkkınlığı suratında okunuyordu. her gün kim bilir kaç kişi yanlış dolmuşa binip keyfini kaçırmayı beceriyordu. hayat da öyle tuhaf bir sıkıcılığa sahipti ki insan kelimeleri kullanmaktan bıkıyor, yaşamaya devam etmekten bıkmıyordu.
geniş omuzlarını sığdırmayı başarmıştı ancak saçlarını tepesinde düğümlemek için aşırı bir istek duyuyordu. çantası dizlerinde bu işi becermek pek zahmetliydi. insanları rahatsız etmek, üstüne bir de bunun farkına varmak en büyük korkularındandı. önce bir şu parayı vereyim hele de hallederiz. güç bela cüzdanı açtı. 1 lira 15 kuruş bozukluk ve bir ellilik vardı. hay allah nereye verdik bu bozuklukları. neyse.. önde oturan adamın omzuna hafifçe değmeye çalışarak ‘rica etsem, bir kişi uzatır mısınız?’ dedi. adam robotik bir tavırla parayı aldı, şoföre uzattı. şoför bozuk fakat sakin asabıyla parayı süzdü. bozuk yok muydu? maalesef.. alın bu parayı ben bozamam bunu. e yok ama napıcaz? para robotik adamın elinde aynen geri geldi. hay sıçim napıcaz şimdi? heralde başka bi şoförle dolmuştan dolmuşa olayına girişecek. bir tepki de vermiyor. neyse koymiyim cüzdana da her an verebileceğim anlaşılsın hem isterse uzatıveririm hemen. dolmuş her günkü monotonluğunda ilerliyordu. herkeste olanlar çok normalmiş gibi bir hava vardı. diğer insanların tavırlarına bakarak ne yapması gerektiğini kavramaya çalışıyordu. yolcular yardımcı olacak gibi görünmüyordu. bir tanesi tüm dünyanın dikkatini çekmeye çalışırcasına arkadaşıyla kavga ediyordu. beni bir saniye dinler misin? ben sana bişiy demedim onaydı kızgınlığım sen yanlış anladın, sarpa sardı. sonra konuşalım mı, şimdi müsait değilim? kapatmaya çalışırken konuşma hoperlora geçti. bir sorun varsa şimdi çözelim. derdini söylesen problem olmicak. dur şimdi konuşamıcam kapıyorum. orda hiç sesini çıkarmıyosun sonradan bozuluyosun. kapattım sonra konuşalım. asla kapanmayacak gibi görünen telefon sonunda kapandı. ısrarla çalmaya devam ediyordu. genç kadının stresi ve utancı her halinden belli oluyordu. arkaya doğru dönerek sessizce ‘kusura bakmayın’ dedi. onunki bitmişse de aracın içindeki stres sonlanmamıştı. hala yanaşmadı başka dolmuşlara nerdeyse numuneye geldik, üsküdara gidene kadar istemezse ne halt edicem? bir şey söylemem gerek mi acaba. off yok yere stres oldum. arkadan iki kişi indi. sanki seyirciler azaldığı için rahatlamış gibiydi. doğancılar parkından döndü dolmuş. işte bu caddenin sonnunda inmesi gerekiyordu. olmadı biraz daha giderim dolmuşla, geç inerim napıcam? durak da bana çok uzak inmek lazım. yüreğini sıkan bir hisle boğuşuyordu. sanki şoförü kandırmış da hırsızlık yapmış gibi tuhaf bir yük vardı omuzlarında. hakkı olmadığı bir şeyi yaşıyordu şu an. aman allahım, adamın dolmuşunda bedava geldim eve kadar bişey de demedi. ne yapmamı bekliyor acaba? inmem gereken yerde ineceğim tabi ne olacak. işte geldik bile. neyse, ışıkları bekleyeyim bari. ne olacaksa sanki. hem ne demeli bu adama? kusura bakmayın, inmem gerek. ışıklarda inebilir miyim? teşekkür ederim, kusura bakmayın? ışıklarda rica etsem? inecek var? müsait bi yerde inebilir miyim?
dolmuş yavaşça kaldırıma yanaştı ve durdu. dudaklarından hafif bir teşekkür duyuldu. sanki yakalanmaktan korkan bir hırsız gibi hızla yola attı kendini ve hızlı adımlarla uzaklaştı. huzursuz ama mutluydu..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder