istanbul anadolu yakasında oturan her aile(ayça uğur'un ailesi hariç) çocuğunu burhanfelek’in klorlu sularına
bir kez atıyor sanırım. beni de attılar öyle. yuvadaydım. sıkmıyorsam turunculu
yeşilli ayıcık kollularım vardı.
sular soğuk, güneş yalancıydı. titrerken titrerken kolluğun tekini atıverdiler çolak
kalıverdim. hem sümüğüm de akıyormuş gibi hissediyordum. bir haftadır havuza geçerken
kullandığım soyunma odasının erkeklere ait olduğunu da yeni fark etmiştim. beni gerçeklerle yüzleştiren koca adamın gözünde sevimli
küçük bir kız çocuğuydum şaşkın. benim gözümdeyse hayatımın en büyük ikinci rezilliği falan olabilirdi. küçük şeyler hakkında büyük dertlerim
vardı çünkü kimse bana sevimli bir ufaklık olduğumu hissettirmemişti. benden bir yaş küçük kuzenimin yediği her haltta ben suçluydum mesela.
ağlama hakkım yoktu, ben büyüktüm. yaşadığım nahoş olaylar beni pes ettirmemiş olacak ki ben nasıl oldu
anlamadan profesyonel yüzme hayatına atılıverdim 1. sınıf itibariyle. 3. sınıfa
falan geldiğimde tüm ciddiyetimle haftanın 5 günü antrenmanlarımı
yapıyor yarışmalarda madalyalarımı topluyordum. dandik dandik bir sürü
madalyam olmuştu. büyüyor büyüyor, yüzüyor yüzüyordum. evimiz havuza 10
dakikalık yürüme mesafesindeydi. kar yağsa bile sabahın köründe gencecik
annemle karlı yokuşlardan havuza ulaşıveriyor bekçiyi uyandırıyor havuzu açtırıp antrenmana
koyuluyorduk. annecim hakikaten ne gençti. o zamanlar şimdiki benden sadece 5 yaş büyük bir genç kadın olması şimdi ne de şaşırtıcı. tribünlerde kim bilir kaç
kitap bitirdi, kim bilir ne rüyalar gördü beni beklerken. ya ben? mutlu
gibiydim. yüklendiğim ve arkasına sığındığım bir sıfat vardı, yüzücüydüm.
sınıf listesinin yanında bile yazıyordu: yüzücü. farklı okullardan arkadaşlarım vardı, örnek aldığım büyüklerim vardı, birkaç ay
sonra gerçekleştirmek için çalıştığım hedeflerim vardı. işte yine ben, büyüktüm. özrüm
yoktu.
yüzmek.. hani önce ayağınızla yoklarsınız bir suyu sonra
elinizi sokar bileğinize kadar hissedersiniz soğukluğu. ne kadar üşüyeceğini tahmin etmeye çalışırsınız karnınızın, boynunuzun,
bacaklarınızın, kaçarı yok her yerinizin. eğer ki yüzmek için değil yüzücü olmak için giriyorsanız
o havuza, bu evreler yavaş yavaş silinmeye başlar. düşünmeyi bırakırsınız bir kenera. sorgulamazsınız, sadece
atlarsınız havuza. spor bir çeşit iktidardır aslında, bir çeşit savaş. en az düşünen kazanır! vücut gelişirken beyin körelir çünkü öyle
olması gerekir. eğer ki zihni eden bırakmıycam düşünücem ben aptal olmıycam derseniz
sular yumuşak ve serin, açar yüreğini. yavaş yavaş yararken siz o serinliği kafanızda milyonlarca farklı düşünce, en son okuduğunuz kitap, yüreğinizi kıpırdatma ihtimali olan o
çocuk, sırlarınızı yayma ihtimali olan taze dost, yaptıklarınız ve yapacaklarınız
akıp süzülür sizinle birlikte. yan kulvarda kendini yarışta farzeden hızlı çocuk(çocuk
derken kastedilen cinsiyet değil 13 yaşındaki cinsiyetsiz velettir)
yardıra yardıra aksıra tıksıra çırpınır. dinlenmeye geldiğinde yapacağın şey dinlenmek değil dinlemektir fırçaları.
matematik çok basit, geçilirsin. çaresi yok, geçilirsin. işte düşünmek için yeni bir konu:
keybedenlik. küçük fakat her görenin ‘çok geniş yüzüyor olmalısın’ diyerek
sıfatlandırdığı omuzlarına dünya için hafif, senin içinse ağır bir yük.
yüzmek.. iki yıldır hiç yapmadığım, eğlenmek için bile gerçekleştirmediğim. sanki en yakın arkadaşımdı benim yüzmek, bu kontenjanı
dolduruyordu. karanlıklarda ona gidiyordum, karanlıklarda ondan dönüyordum.
ıslaktım, soğuktum, erkeksiydim ve kokuyordum. bıraktım. yerine kanlı canlı
bir en yakın arkadaş koydum. gülüştüm onlarla, gezmeye gittim, eğlenirken vicdan azabı çekmedim.
kaçırmak istemediklerimi gerçekleştirirken farklı şeyler kaçırmıyordum artık. huzurluydum. en kötü
ihtimalle okul çıkışı eve gidiyordum. acele etmeden, benden beklenenler
yapabileceklerimin dahası yapmak istediklerimin üstünde olmadan. neredeyse
gerçek kendimi buldum yokluğunda. bana çok şey katmadı mı? kattı. fakat
kattıkları attıklarının altında kaldığı gün hayatımdan çıkması gerektiğinin farkına varabildim. çıkardım.
aldığım kararlardan hiç pişman olmadım. fakat en yakınımın aldığı kararlardan çok pişmanım. o bu kararı hayatından hala
çıkaramadı. yorgunum.