18 Şubat 2013 Pazartesi

bayat bir ajandaya tersten yazılan yazı.

kor karanlıkta derinden hışırtılar, eşlikçim ezgilerin gizlediği kuş çığlıkları, unutulmuş-toz tutmuş soğuk sular, boğuk-tok topuk sesleri, sadece gözlerimin görebileceği parıltılar, bana yük olan yoksunluklar ve eksik fazlalıklar, donuk kedilerin parlayan gözleri, kimsesizliğim ve benliğim, dansıyla şavkını salan deniz, kurumuş göz yaşlarımın bastırdığı hıçkırıklar, herkesten gizlediğim mürekkeplere ait birkaç kelime, sözünü çok duyduğum-hayranlık uyandırıcı o saçsız kadın ve dumanlı ciğerlerime işleyen buz nefesler… işte hepsi bunun için sadece, yorgunlukla indiğim bu bungun yol için belki de. belki de; o hiç durmadan akıp giden saatler, nefes nefese çıktığım o ağaçlı yolu inebilmek için sadece.

15 Şubat 2013 Cuma

üç el ateş edili kalbi delik, yüreği bungun'a..

sevişini gördüm ki öyle güzel
kör oldum -ki kalbe revâ
gidişini gördüm ki öyle vedâ
sessiz sedasız, hiç gelmeden.

13 Şubat 2013 Çarşamba

bu gece..


bu gece yazmam gerek sanki. saçmalamam, böyle döküvermem gerek içimi hiçbir sırrımı açık etmeden. çünkü sırlarımla yaşarım ben, onlarla beslenirim. eğer yüreğimde ağırlık olan, benimle gezen bir sırrım yoksa ölümün vakti gelmiştir. ertelemenin tek yolu vardır bu tek yönlü çıkmaz sokağa girişi: yeni bir sır yaratmak. en tatlısı günah dedikleri türden, kimsenin bilmek istemeyeceği. böylece sırsız kalma ihtimalimi en aza indiririm. her sır bir adımdır aslında. biri çıktığında ortaya, her zaman yeni bir star vardır görünmeyen, yerini ve zamanını bekleyen.
yine fazlasıyla uzattım, art arda sıraladım konudan bağımsız cümleleri. hayat da böyle değil mi zaten? tam planlarını gerçekleştireceğin o yüce ana ulaştığını sanırken sen, senden ve planından tamamen bağımsız ufak bir olay bütün zincirleri koparıverir. en sonunda sen ilk planları hatırlama becerisini bile gösteremeden, perişan ve yorgun koşuşturmaktan, boş gözlerle en ufak tutku duymadığın işlerin peşinden koşturur gözükürsün..
üzgünüm, üzgünüz hepimiz bu yöntemsiz yöntemleri yüzünden hayatın. bazen en üzgün benim ve o aynı bazen, en mutlu ben. duyguları hissetmek kadar tuhafı var mıdır acaba? asıl duyguların yaratıcısının başka insanların duyguları olduğunu keşfettim. dolayısıyla o başka insanın duygularının yaratıcısı da bir başka insan. ve hayat -yine nanik yaparak bize- nefret etmemiz gereken bir kişiye minnet duymamızı sağlıyor istemsiz.
yüzyıllarca yazmışlar insanlar, okumuşlar tekrar tekrar. ve biz hala acınası bir halde arıyoruz bir şeyi, neyi aradığımızı bilmeden. sihirli bir cümle arıyoruz. asla gelmeyecek bir epifani halinin peşinden koşuyoruz. trajedi! ne sanıyoruz kendimizi, öncekileri? insanın eline çok az bir mühlet verilmiş dünyanın ömrüne kıyasla. ve her defasında yanlış cevapla sıfırdan başlıyoruz doğru cevabı aramaya. ve milyonlarımız pas geçiyor hiç düşünmeden. belki de en bilge onlar ki biliyorlar çözümsüzlüğünü kendi yarattığımız sorunların. ne tuhaf, insan kendi yarattığı sorulara uygun bi eş, uygun bir cevap yaratabilme becerisine sahip değil..
TRAJEDİ!

                                                                                 24 temmuz 2012