18 Ekim 2013 Cuma

all alone

havalar bir türlü soğuyamadı. uzun kollu giysilerle uzun parmaklarını saklayamamak onu gittikçe daha da huzursuz etmeye başladı. bir sigara yakma isteğiyle paketine uzandı. pakette iki dal vardı, pencere kapalıydı. küllük kim bilir nerdeydi? şu şarkının tam da şurası takılmasaydı olmaz mıydı? kalktı mutfakta ağzına kadar dolu bir küllük buldu, boşalttı, yıkadı. çakmağı masanın üzerinde görmüştü. sigara içme isteği gittikçe azalıyordu ama bir kere bu yola baş koymuştu, kararından dönmek olmazdı. boğazım da gittikçe fenalaşmaya başladı. koltuğun arasında gizlenmeye çalışan hafif bir kutu kibrit buldu. kutunun içinde beşi kullanılmamış 7 kibrit vardı. herhalde bu iki dalı mahcup etmez bu beş çöp diyerek ilk kibriti yaktı. kibriti tek seferde yakabilmek hiçbir zaman mümkün olmazdı. ancak art arda içilen sigaralar bu şerefe nail olabilirdi. çünkü hep unuturdu bu meretin kurallarını, her defasında da yeniden hatırlardı. ikinci kibrit soft camel’ı güzelce yaktı. bu onu şaşırtmadı. ilk nefes boğazını güzelce yaktı. bu onu şaşırtmadı. keşke bir çaykahve hazırlasaydım diye düşündü. insan yalnızken sigaraya eşlikçi aramazdı. ben yalnızım, o da yalnız kalsın diye düşünürdü herhalde. artık öğrenmişti, bu dünyada bilinçli yalnız bırakılan her bir şey pek acıklıydı. onu kim yalnız bırakmıştı? tabi ki kimse yalnız bırakmamıştı, o çok sevilirdi. illa biri bırakmış olacaksa kendisinden başkası olamazdı bu. evet evet, yalnızlığı kendisi seçmişti. yalnızlık güzeldi. evet belki sigara içerken çaykahve hazırlamıyordu fakat o yaktı diye hemen ardından kendi sigarasını yakan birisi yoktu. ya da daha fenası amma içtin be daha içme diye vızıldayan biri hiç yoktu. biraz rahatsız oldu dumandan, hava madem güzel pencereyi açtı. sokakta çok yaşlı bir köpek herhalde pirelerini ayıklıyor olacaktı. geçen gün eczaneden aldığı pire ilacını üstüne dökmek isteğini anlayınca kendini sevdirmekten vazgeçmişti. oysa ki henüz hiçbir hamlede bulunmamıştı. sanıyordu ki bu yaşlı kızın ya burnu çok iyi koku alıyordu ya da hayvanların içgüdüleri gerçekten fazla gelişmişti. peki bu içgüdü işe yarar bir içgüdü müydü? onu rahatsız eden pirelerinden her gün kendini sevdirmekten keyif alır gibi göründüğü birinin eliyle kurtulacaktı. belki de canlılar gelişimi sallamıyor, sadece değişimden korkuyordu. buna karar verirken bi an ona benzemekten korktu. belki de korktuğu çoktan başına gelmişti. belki de ona yardım eli uzatan birini fark etmeden geri çevirmişti. belki de çıkmazında yaşamaya mahkumdu ve gardiyanı ta kendisiydi. bunların hep kuruntu olduğuna karar verdi. neredeyse ananeme benzeyeceğim. yok, ananem sigara içmez. ananem içki içmez. ananem sigaradan, içkiden, seksten, doymaktan nefret eder. bayıldığı bir şey varsa bunlar üzerine konuşmaktır. senin ne farkın var sanki? bunları yapar gibi görünürken aslında sadece bunlar üzerine düşünüyorsun. kimi zaman düşünmenin konuşmaktan farkı yoktur. hayır olur mu, kimileri düşünmeden konuşur, kimleri de konuşmadan düşünür. öyle ya, belki de ikisi de aynı kapı. bu hayatta önce düşünüp sonra konuşanla önce konuşup sonra düşünen arasında ne fark belli? hiç. durduğu yerde bunaldı. aynı zamanda biraz üşür gibi oldu. demek ki hava hafiften soğuk yapmaya başlayacaktı. tam o anda yeni bir şeyi fark etti. bir şey bekliyor olmalıydı. başka türlüsünde böyle bir yaşamak yoktu. kim gelecekti, kim arayacaktı? bunca yalnızlığın içinde kim eksikti? aklına biriileri geldi. ağzı hüzünlü bir biçimde yırtık sütlü caramel paketten son dalını çıkardı. gitti masanın üzerindeki çakmağı buldu. artık o kibritleri kullanmayacaktı. içerde mad season çalıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder