4 Haziran 2013 Salı

demini beklerken yosun tutan hikaye

günler geçiyor. günler geçiyor.neden bilmiyorum şu an sadece bu cümle dökülüyor içimden, içime. günler geçiyor. elimden bir şey gelmiyor. hem sabit kalmak istiyorum bir kuyara bağımlısı olarak, hem de bu mutsuzluğuma bir son vermek ve prangalarımdan kurtulmak istiyorum adakoya hayran. bu birbirine zıt iki istek arasında eziliyor, bekliyor, bekliyorum. öyle bir eylemsizlik ki bu; ruhum toz tutuyor, ara ara birileri geliyor, parmak uçlarıyla ruhumu  kontrol ediyor, tiksinti ve acıma karışımı bir ifadeyle uzaklaşıp gidiyor, gidiyorlar. havalar serinlememişken kışı özlüyordum. öyle tuaf bir özlemdi ki bu, geçmiş bir kışı özlemiyordum. daha önce hiç yaşamadığım bir kıştı özlediğim. şimdi hava buz gibi. insan başını dışarı çıkarmaya korkuyor. ben yazı özlüyorum. terlemeyi, parlayan güneş yüzünden gözlerimi kısmayı, kana kana su içmeyi özlüyorum. daha önce binlerce kere yaşadığım ayrıntıları yaşamadığım bir yazla birleştirmeyi arzuluyorum. ilk kez giydiğim bir eteği, yıllardır giyindiğim bir yürüyüşle taşımak istiyorum. harman olmayı, birinin ciğerlerine ulaşmayı, ardından özgürce yolumu bulmayı arzuluyorum. korkuyorum, ağlamaktan korkuyorum. paylaşmaktan da korkardım eskiden, hala korkuyorum. anladım ki ben anlaşılmaktan değil anlaşıldığımı öğrenmekten korkuyorum. beni anlayın ve beni anlamıyormuşcasına yaşamınıza devam edin istiyorum. çok zor olmamalı. zaten hepimiz her an kendi yarattığımızı sandığımız o frankenstein kimliklerimizle bize ait olmayan sahneleri oynuyoruz.

(kıştan kalma bir yazı bu. hiçbir zaman tam bulunamamış ve mevsimini kaçırmış tamamlanmayı beklerken. ama sonra bakın ne olmuş, değişen mevsimle aldığı demi bir tortu gibi içinde birikmiş, bir daha dokunulmaz olmuş.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder